İnanılmaz bir haftayı daha geride bıraktık.
Külliye’de ardı ardına gerçekleşen önemli ziyaretlerden NATO’yu
hareketlendiren çıkışa ve iç politikada keskin dönemeçlere kadar birçok olayı
yine bir haftaya sıkıştırabildik.
Her bir olayın arkasında uzun uzadıya gündeme getirilecek
meseleler var.
Analiz üstüne analiz yapmamız gerekir.
Bu sütunların yetersizliği yine potpuri yapmamıza neden
olacak.
CANAN KAFTANCIOĞLU ve
İSTANBUL MİTİNGİ
Canan Kaftancıoğlu’nun hukukumuza göre "suçlu" olduğu
delilleriyle ispatlanmış ve hüküm altına alınmış durumda...
“Emsal olaylar var, onlara neden yargılama yapılmıyor?” diye
soranlar oluyor.
Efendim, itirazı olan için yargı yolu açık, buyursunlar
emsal gösterip dava açsınlar.
AK ile KARA belli olsun...
“Canan bizimdir!..” diyen CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’nun mitingi Bursa’dan İstanbul’a alması olayını da çok iyi
değerlendirmek gerekiyor.
HDP’lilerin yaptıklarından ötürü HDP’nin kapatılmasıyla ilgili bir gündem,
sessizce orada bir yerde beklerken Canan Kaftancıoğlu’nun HDP’nin kapatılması
istemine konu edilecek suçlardan son anda Yargıtay kararıyla kurtulması oldukça
dikkate değer bir konu...
Buna rağmen suçluluğu tescil edilen Canan Kaftancıoğlu’na
parti içerisinde neredeyse hiç kimse destek vermezken Kılıçdaroğlu’nun sahiplenmesinin
de bir amacı var:
Kılıçdaroğlu kitleleri harekete geçirecek bir hikâye arıyor.
Adalet Yürüyüşü’nün hikâyesi toplumda karşılık bulacak
meselelerde CHP’nin nasıl da etkileşime girebildiğini gösterdi.
Kılıçdaroğlu yaklaşan seçim takviminde elindeki tüm
fırsatları kullanmak istiyor.
Sertleşen dil ile birlikte “Çekilin önümden!” çıkışıyla
partililere sınır koymasının tek sebebi de bu...
İstanbul Mitingi’ndeki etkileşim bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun
ne kadar karşılık bulacağını ve politikasını ne yöne evireceğini de
belirleyecek...
Canan Kaftancıoğlu’nun daha fazla sahiplenilmesi durumunda
CHP’nin kapatılması isteminin gündeme getirilme ihtimali olduğunu da unutmamak
gerekiyor.
Kapanır mı, tabii ki hayır!...
Ama siyasette bazen mağdur hikayesi yazmak için kışkırtmak
gerekir...
MERAL AKŞENER POTAYA
GİRİYOR
TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın “Meral Akşener ve Mansur Yavaş’a
oy verecek kadar çaresiz değilim.” çıkışı ile HDP’li Ahmet Türk’ün “Kürtler,
Mansur Yavaş’a oy vermez.” açıklaması gözlerden kaçmamalı...
İYİ Parti’nin oy oranının anketlerde yüzde 18’lerde çıkmaya başlaması ile bu açıklamaların oldukça büyük ilişkisi var.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 19 Mayıs’ta iktidar
yolculuğunu başlattığını ilan etmesi anketlerdeki bu yükselişin dile yansıması
oldu.
Süreç 2018’de olduğu gibi her adayın bağımsız çıkışana doğru
gidiyor.
CHP içerisinde çok tepki alan İmamoğlu’nun İstanbul
Mitinginde konuşma almak için parti içerisinde sürdürdüğü yoğun temas sonuç
vermiş görünse de İmamoğlu’nun potaya girmesine yardım edecek isim yine Akşener
olacak...
Kılıçdaroğlu’nun iyiden iyiye hedefine yerleştirdiği adaylık
fikri ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın belirgin çıkışları, muhalefet kanadında işlerin daha da karışacağını gösteriyor.
NATO’DA İSVEÇ ve
FİNLANDİYA ÇATLAĞI
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine veto
çıkışı özellikle ABD’de çok konuşuldu.
Ülkemizin ikili ilişkilerde tarihin en kötü dönemini
yaşadığı ABD’ye karşı ortaya koyabileceği iki önemli kart var: Biri jeopolitik
ayrıcalığımız diğeri ise NATO içindeki konumumuz...
Yunanistan’a yapılan silah yığınağı ile birincisine kısmi
bir alternatif oluşturulmaya çalışılsa da Boğazlardaki hakimiyetin Türkiye’yi
eşsiz bir konumda tutmaya devam ettiği net bir şekilde görülüyor.
Ukrayna’ya saldırı sürecinde İsveç ve Finlandiya’yı NATO
üyeliği konusunda tehdit eden Rusya’nın tüm yaptırımlara rağmen devrilememiş
olması ile ABD’nin Türkiye’nin güneyinde bir terör devleti kurma hayaline odaklanmasına karşı Türkiye, çıkışıyla Suriye’de Rusya ile yeni bir oyun kurmak
istediğini gösteriyor olabilir.
Esed ile görüşerek siyasi bir çözüme ulaşmanın etrafından
dolaşacak tek çözüm Rusya ile yol yürünmesinden geçiyor.
ABD’nin Türkiye’ye karşı pozisyon değiştirme ihtimali neredeyse
sıfıra yakınken Türkiye’nin NATO’daki vetoyu kaldırmak için anlamlı adımlar
görmek istemesi oldukça mantıklı...
Türkiye’nin çekinceleri Finlandiya ve İsveç üzerinden tüm
NATO üyelerine “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” tadında bir havada
gidiyor.
Ama bu zamana kadar gerek PKK gerek FETÖ gerek ise
sığınmacılar konusunda yalandan veya oyalamaktan başka bir şey yapmayan Batılıların
hangi sözüne güvenilebilir?..
21.05.2022 tarihinde Milat Gazetesi'nde yayımlanan yazıya buradan ulaşabilirsiniz.