Kanun devletlerinde her şey kurallar şeklinde ortaya koyulur.
Hukuk devletlerinde ise her olay kurallara bağlanamayacağı
için olaylar olgulara dayandırılır.
Olgulara göre de kararlar
verilir.
Türkiye bir “hukuk devleti” olarak yönetilmekte olduğu için kanunların herhangi bir sınırlayıcılığı olmadığı müddetçe hukuka aykırı iş ve işlemlerden kaçınmak vatandaş ve kamuyu temsil edenlerin ortak yükümlülüğüdür.
TÜİK’in enflasyon
oranlarını açıklamasından sonra internet sitesindeki ibareyi mesnet alarak bir
saat sonrasında kuruma ani bir ziyarette bulunmak isteyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu tavrını engelleyecek
kanuni bir düzenleme yok.
Buna rağmen Engin Özkoç’un görüşme talebiyle TÜİK’in kapısında bir diyalog gerçekleştirmesi ve “Vatandaşı neden içeri almıyor musunuz?” çıkışının ardından Selin Sayek Böke’nin “İnternet sayfanızda, vatandaşların bilgi talepleri için merkez teşkilatına gelebileceği yazıyor. Bu kapsamda halk adına bilgi almak üzere içeri girme talebimiz var.” açıklaması ne kanuni ne de hukuki...
Buna karşın TÜİK’in
siyaseten yapılan bu çıkışa kayıtsız kalması ve fırsat vermesi ise bambaşka bir
sorun oluşturmuş.
Yaşananları CHP’nin
“değişen siyasal iletişim stratejisinin”
devamı niteliğinde bir adım olarak değerlendirmek gerekiyor.
TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına güvenmeyen ve daha
fazla olması gerektiğine inananları yanına çekmek isteyen siyasetçiler
olabilir.
Yalnız baskın yoluyla yapılanın iyi bir kamu yöneticiliği olmadığı ortada...
Zira Sosyal
Sigortalar Kurumu’nda 6 yıl genel müdürlük yapan bir kişinin kamu
kurumlarında her daim iş yükü olduğunu bilmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz.
Kendi döneminde böyle bir şey yapılsa sayın Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımı acaba ne olurdu?
Bunun dışında koca kurumun kapıya garip bir dayıyı dikip Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı ile muhatap etmesi de ayrı bir fecaat olmuş.
Bir de üstüne internetteki beyana “Yasa değil bildirim” cevabını vermesi!..
Neyse...
Kamu kurumları hükûmetin kontrolünde ve yönlendirmesinde
hareket eder.
Hükûmete bağlı denetleme organlarının dışında Yargı ve Meclis de kamu kurumlarını denetleme yetkisine sahiptir.
Devlete bağlı kurum ve kuruluşların yetkilisi değilseniz ya
da yargı kararıyla görevlendirilmiş bir kolluk gücü değilseniz öyle çat kapı
kamu kurumlarını denetleyemezsiniz.
Muhalefetin işi hükûmeti denetlemektir.
Vatandaşın vergilerinin hakkını vermek tüm kamu
çalışanlarının ortak sorumluluğudur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
tüyü bitmemiş yetimin hakkını düşündüklerini ve kılı kırk yardıklarını
defalarca kez açıklamışken bir de milletvekillerinin denetleme yetkisi
ortadayken bu tarz görüntülerin ortaya
çıkması sadece devleti yorar.
CHP’nin bir
süredir sertleşen iletişim dilinin altında yatan gerçek ekonominin getirdiği
zorlukla birlikte arkasına almak istediği rüzgâr ile alakalı...
Kemal bey keşke Merkez
Bankası ziyaretindeki gibi itidalli bir yaklaşım sergileseydi.
Devlet hepimizin....
İstiklâl Şairimiz Mehmet
Akif Ersoy’un şu dizelerine dikkat:
“Hadi gel, yıkalım şu Süleymaniye’yi desen,
İki kazma kürek, iki de ırgat gerek,
Ancak hadi gel, yapalım şunu geri desen,
Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.”
Yeni Fatihler,
Yeni Mustafa Kemaller aramayalım. Olanı
koruyalım, itibar kazandıralım, geliştirelim.
Dilimizle bütünleştirelim.
Ama hatalara da göz yummayalım.
Devletimizi yıpratmayalım.
Osmanlı kendisini içten tüketince yıkmak için dışarıdakilere
yapacak çok bir şey kalmamıştı.
Unutmayalım!
04.12.2021 tarihinde Milat Gazetesi'nde yayımlanan yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
0 yorum: