2022 yılının başından bu yana dünyanın gündeminde üç önemli konu var.
Biri, enerji dönüşümünün getirdiği enerji kriziyle mücadele
ve dönüşümü devam ettirme arzusu...
Diğeri, tüm dünyada artan enflasyon ile birlikte FED faiz
artışı ile ortaya çıkacak büyüme krizi...
Sonuncusu ise Türkiye’nin denizden iki komşusu olan Rusya
ile Ukrayna arasında bir savaş çıkma beklentisi...
Tüm bu olayları yakından takip eden Türkiye'nin de bir planı var.
Enerji konusunda pandeminin getirdiği talep daralmasıyla
birlikte üretim gücünün “öyle bir anda artırılamayacağı” gerçeğine sığınan petrol
ihraç eden ülkeler (OPEC), pandemi de dağılan bütçelerini toplamak için üretimi
sınırlı bir şekilde artırma yolunu tuttular.
Türkiye gibi net enerji ithalatçısı konumunda olan ülkeler ise
bu durumdan muzdarip.
Buna rağmen fiyatların yüksek tutulması aynı zamanda enerji
krizinin bir diğer ayağı olan enerji dönüşümünü de hızlandırıyor.
Rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji
kaynaklarına yapılan yatırımların maliyetinin hidrokarbon kaynaklara göre
daha yüksek olması, yeşil enerji
dönüşümünü zora sokan en büyük sorun.
Almanya bu sorunu aşabilmek için enerjiye ciddi zamlar
yaptı ve Alman halkını enerji tasarrufuna yönlendirdi.
Avrupa ise enerji dönüşümünde Uluslararası Enerji Ajansı’nın
ortaya koyduğu dinamiklere bağlı kalarak süreci hızlandırmak için nükleer
enerjiye de cevaz verme aşamasına geldi.
ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin İsrail ile
birlikte hayata geçirmeye çalıştığı EASTMED Doğal Gaz Boru Hattı projesine
desteğini kesmesinin arkasında AB’nin nükleerden sonra doğal gazı da çevreci
sayma planı var.
Kaya gaza ile ciddi bir gaz üretici haline gelen ABD, Avrupa’nın
Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak için alternatif olmak istiyor.
Tam bu aşamada dünya gündemindeki ikinci kriz devreye
giriyor.
Ukrayna’da çoğalan Neonaziler ile birlikte iktidarını devam ettirmeye çalışan Zelensky, aynı zamanda ülkesindeki oligarklarla mücadele
için Rusya ile belirli bir seviyede gerginlik içinde kalarak ABD ve AB
nazarında destek görme politikasını sürdürmeyi planlıyor.
ABD, gaz satışı hesaplarından dolayı Ukrayna’daki krizi
söylem olarak büyütüyor.
Putin ise bu gerilimden oldukça memnun.
Zira o da Rusya’nın
gücünü dünyaya göstermeye çalışarak iktidarını perçinlerken bir yandan yanı başında büyüyen Çin’e ve
Türk Devletleri Teşkilatı ile yeni macera peşinde koşan arka mahallesine göz
dağı veriyor.
AB’den aradığı desteği bulamayan Belarus’da iktidarını daha
da güçlendirmek isteyen Lukaşenko için ise Ukrayna konusunda Rusya’nın işine
yarayacak partner olmak krizden nemalanmak anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorunun çözümü için birçok kez
arabuluculuk teklifinde bulunması sonrasında Rusya içerisinde gelen
eleştirilere rağmen Putin’in Erdoğan’ın davetini kabul ederek Türkiye’ye
gelmesinin arkasında SİHA’ların satışıyla ilgili Ukrayna’ya sınırlama
getirilmesi talebi beklentisi olsa da aslında gerginliği diplomatik olarak
sürdürme çabası olduğu söylenebilir.
ABD’nin ekonomik gerekçelerle kabuğuna çekildiği bir zamanda
maliyetleri artıracak yeni bir savaşa girmesi beklenemez.
Fakat, FED ile tüm dünya ekonomilerinin bütçelerini zora sokacak faiz artırımına karşı küresel rezerv para olan Amerikan Dolarından altın, kripto ya da
başka bir paraya kaçışı "korkutarak" engelleyecek süper güç pozu verebilir.
Şubat ayında Putin’in ziyaretinin yanında İsrail
Cumhurbaşkanı Hertzog'un da gelmesi ile ayrıca Erdoğan’ın Suudi Arabistan ve BAE ziyareti Suriye
ve Libya konusunda denklemi değiştirebilme ihtimalini ortaya çıkarıyor.
Afganistan’daki çekilme dürtüsüne ve Ukrayna’daki pozisyonuna bakarak PYD’ye yönelik hareket için Türkiye’nin 15
Temmuz ile yaşadığı zafiyetin bir benzerinin Mart dönemiyle birlikte ABD'de de yaşanacağı beklentisi yüksek.
Çarklar dönüyor. Hesaplar yapılıyor. Ziyaretler ve
zamanlamalar masalardaki bazı planların icrası için fırsat doğurabilir.
22.01.2022 tarihinde Milat Gazetesi'nde yayımlanan yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
güzel tesbitler teşekkürler
YanıtlaSililginiz için çok teşekkürler
Sil