Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT), emeklilik hakkının verileceğini öğrendiği andan itibaren ve sözleşmeli kadrodakilerin kadro taleplerinin karşılanacağının açıklanmasından bu yana telefonlarım susmadı, eposta kutum rahata ermedi.
"EYT ne zaman çıkacak? Staj yapanların girişi kabul edilecek
mi? Daha önce sigortasız çalıştırıldığından dolayı EYT’den faydalanamayacaklara
ne gibi çözümler sunulacak?" diye soruları sıralayan “EYT’den faydalanamayanlar”ın derdi büyük...
Bazıları da tam tersi yönden baktı meseleye...
"Bu kadar insanın emekli edilmesi kaliteli iş gücü kaybına
neden olmayacak mı? Sosyal Güvenlik Sistemi üzerine binecek bu kadar emeklinin
mevcut emeklilerin maaş alamayacağı bir çöküşü getirmesi mümkün mü? Maaş
bağlayacaklar ama bağlama oranları mağduriyetin başladığı zamanlardan bu yana
epey düştü, bu haksızlık nasıl giderilecek?" diyorlar.
Durmuyorlar, soruyorlar. Ben de tuttuğum kamu görevlisine,
bürokrata sorup cevaplar almaya çalışıyorum.
Tam bu arada Meclis’ten gelen açıklamalarla EYT’nin rafa
kalkacağı ya da seçimden sonraya bırakılabileceği algısı iyiden iyiye kamuoyunu
sarmaya başladı.
Sorunları çözen bir duruştan, sorunları bekleten bir duruşa mı geçiliyor, düşüncesinin önünde duracak hiçbir dedikodu, hiçbir müjde
haberi yok.
Halk somut adım istiyor.
Bir de şu sözleşmeliler yok mu?
Oradaki sorun ise apayrı...
Normalde kadro karşılığı sözleşmeli personel alımının bir
karşılığı vardı.
Alınan kişiler, belli konumda ve sadece belli konuda
çalıştırıldığı için pek sorun olmuyor, üstelik alınanlar zaten KPSS şartı gibi
kadroya giriş şartlarını sağlamak zorunda olduğu için kadroya geçiş talepleri
meşru kabul ediliyordu.
Ama belediyelerin bir anda bu imkândan faydalanarak kadro
alması her şeyi değiştirdi.
Belediyeye alınan sözleşmeli personellerde KPSS gibi
herhangi bir eleyici memuriyet şartı aranmıyor.
Bu nedenle kamuda açıkça bir soruna neden olan bu durum, devletin liyakat noktasındaki yaklaşımını da zora sokuyor.
Muhalefet belediyelerindeki durumun da bu kapsama alınması "benim belediyem senin belediyen" kavgasına neden olmadan teklifin tepkisizce Meclis’e
gelmesine ve komisyon görüşmelerine başlamasına yol açtı.
Kamunun vicdanın rahatlatılması ve liyakat düzenini
bozulmaması ülkemizin geleceği için çok önemli...
Ben demiyorum ki, belediye çalışanları kadroya alınmasın.
Tabii ki onlar da kadroya alınsın ama en azından KPSS gibi
bir sınava tabi tutulsun.
Aksi takdirde ortaya çıkan durumun hem kamu hem de kamuoyu
vicdanında açacağı yaraların ceremesini çekeriz.
PTT’de İdari Hizmet Sözleşmesiyle (İHS) çalışan 11 bin 267
çalışanın kadroya alınacak ekibin içine dâhil edilmemesinin oluşturduğu hak
kaybını da göz ardı etmemek geriyor.
Bu zaviyeden bakınca Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) eksik bile olsa en azından "makul ve kabul edilebilir" bir
adalet ve liyakat sağlıyor.
Bu nedenle iyisiyle kötüsüyle sınava giren herkesin kadro
almasının hakkaniyetli olacağı gibi sınavsız sözleşmelileri de kadro alabilmek
adına bir sınavdan başarılı şartının koşulması yine adaletli olacaktır.
Meclis’te yıllarca memur gibi çalışıp görev yapan bir avuç
insanın da bu kadroya geçirme sürecine eklenmesi yine bir hakkın teslimi
olacaktır.
EV FİYATLARI YİNE
UÇTU
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ortak açıkladığı Yeni Evim Konut Finansman Programına başvurular
başladı.
Başladı başlamasına da lansmandan bu yana bahsi geçen fiyat
sınırları, evlerin fiyatlarını bir anda artırmaya yetti.
İlk etapta yüz bin aileye sıfır evler için verilecek kredi
desteğinde belirlenen sınırlar işi bozan taraf oldu.
Hadi İstanbul’u geçtim.
İkinci grupta yer alan Ankara, İzmir, Muğla, Antalya, Bursa,
Mersin için verilen 3 milyon üst sınır desteği artık alt sınır oldu.
2 milyon lira ya da biraz aşağısı veya yukarısında yer alan
tüm evlerin fiyatları 3 milyona yanaştı bile...
Acil çözüm gerekiyor. Verilecek desteğin kapsamı metrekare
fiyatı üzerinden verilmeli...
Yoksa iş çok garip bir noktaya doğru gidiyor, benden
söylemesi...
BORSA İŞLERİNE FARKLI
BAKIŞ
Bu aralar Borsa İstanbul’u (BİST) çok fazla konuşuyoruz.
Kazananlar, kaybedeler...
Oyun içinde oyun olduğunu söyleyenler, hatta çok ciddi iddialar falan...
Serbest piyasanın en serbest noktasında, kazancı görünce ses etmeyip
zarar ortaya çıkınca konuşmaya başlamak tutarsızlık ve finansal okuryazarlık eksiğinden
başka bir şey değil.
Bu nedenle Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD)’nde verdiğim
finansal okuryazarlık dersinin YouTube’da yer alan EMD Medya Okulu’nda ihtiyaç
duyanların hizmetinde olduğunu hatırlamayı kendime borç biliyorum.
EMD’den bahsetmişken bu kurumun 87’den itibaren ekonomi
camiasında ciddi bir karşılığı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Her pazartesi çay ve simit sohbetleri de bu kapsamda Ankara’daki
ekonomi gazetecilerinin ekonomi gündemlerinde de epey yer ediniyor.
Geçtiğimiz hafta Türkiye Ürün İhtisas Borsası (TÜRİB) Genel
Müdürü Ali Kırali, EMD üyelerine kapsamlı bir sunum yaptı.
Ben de kafamdaki birçok soruyu sorma fırsatı buldum.
Şu ana kadar tahıl merkezli bir yol alsalar da üretici ile
tüketiciyi lisanslı depolarda bulunan tahıl ürünleri dışında her üründe bir
araya getirmek istediklerini öğrendim.
Hani bir ara çok gündem olmuştu ya, doktorlar senetlerle
buğday, arpa alıp fiyatları yükseltiyor, diye haberi hatırlarsınız.
Kırali, bunun çok gündem olduğunu ve mevcut ticaretin yüzde 1’nin
bile oluşturmadığını söyledi.
Bu aralar borsadan çok para kaybeden var.
Yatırım tavsiyesi olmadan kendi görüşlerimi paylaşacak
olursam TÜRİB üzerinden emtia stoklamak ve bunların borsada işlemesi daha
yerinde ve mantıklı bir yol olabilir.
BİST’te enflasyonun bozduğu bilançolarla uğraşmak yerine
gümüş, lityum, radyum gibi çip ve elektrikli araç teknolojisinin ihtiyaç
duyduğu en temel ürünlere uzun vadeli yatırım yapmak çok daha yerinde
olacaktır.
Üstelik bu ürünlerin tüm dünyada ABD doları üzerinden
fiyatlandığını da unutmamak geriyor.
Türev işlemler piyasasında gıdanın yer almasının ülkemiz
adına büyük bir risk oluşturduğunu söylerken borsada işlem gören hububatta TMO’nun
regülatör olarak bağımsız davranışını güvence altına almak amacıyla Merkez Bankası
gibi özel bir yasaya ihtiyaç duyduğunun altını çizdim.
Fikirlerimin piyasa yapıcılarda anlamlı karşılık bulduğuna
sevinirken finansal piyasalardaki derinleşmenin öyle kolay olmayacağını,
yatırım araçlarının dijital para ile birlikte gelecek bir kayıt dışılığı yok etme
sürecinden besleneceğini tekrar gözlemledim.
Paranın geleceği dijitalde...
Dijital paranın borsadaki manipülasyonları da bitireceğine
olan inancımın kanun yapıcılar tarafından da kabul edileceği o günü
sabırsızlıkla bekliyorum.
Türkiye’nin geleceği ölçülebilir ve hesaplanabilir bir
sistem kurmayla çok daha parlak bir hâle gelecektir.
Yine benden söylemesi...
17.01.2023 tarihinde Milat Gazetesi'nde yayımlanan yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
0 yorum: